Görülmeyen Duygular Bedenin Dilinde Konuşur
Susturduğun her duygu, bedeninin bir yerinde konuşmaya devam eder.
Yıllar önce, bu cümleyi ilk kez duyduğumda, bedenimle zihnim arasında uzun zamandır askıya alınmış bir konuşmanın yeniden başladığını hissetmiştim. Duyduğumda bendeki karşılığı çok büyük olmuştu.
İnsanın bu dünyadaki en büyük talihi de, en büyük talihsizliği de “duygu” gibi geliyor bana.
Zannediyoruz ki bir duyguyu bastırmak, göz ardı etmek, yokmuş gibi davranmak onu ortadan kaldırır.
Ama duygular, zihinsel bir sürecin anlık bir ifadesi gibi görünse de, aynı zamanda kimyasal, sinirsel ve bedensel izler bırakan birer bilgi paketidir. Ve yok sayıldıklarında aslında yok olmazlar; usulca bedenin içine yerleşirler. Görülmemeye, duyulmamaya devam edildikçe de kendi dillerinde konuşmaya başlarlar.
Duyguyu Bastırmak Ne Anlama Gelir?
Bir duygu geldiğinde, onu görmek yerine bastırmayı tercih ettiğimizde aslında iki şey olur:
1. Zihin, o duyguyu “şimdi başa çıkılamaz” olarak etiketler.
2. Beden, o duygunun yarattığı enerjiyi içinde tutmak zorunda kalır.
İşte bu noktada sinir sistemi, içsel alarm halini sürdürmeye başlar.
Çünkü tamamlanmamış bir döngü, beyin tarafından “bitmemiş bir tehdit” olarak algılanır.
Duygular Nereye Gider?
Bedenin Haritası
Duygular sadece zihinsel süreçler değildir. Her duygu, bedenimizde bir yere dokunur.
Kalp atışlarını hızlandırır, soluğu daraltır, midede kelebekler uçurur ya da boğaza bir yumru gibi oturur.
Bu sadece bir metafor değil; bilimsel olarak da haritalanabilir bir gerçeklik.
Yapılan bir çalışmada, katılımcılardan farklı duyguları hissettiklerinde bedenlerinde nerelerde yoğunluk ya da boşluk hissettiklerini haritalamaları istendi. (Nummenmaa et al., Bodily maps of emotions ,2014)
Sonuçlar şöyleydi:
Öfke: Göğüs ve ellerde sıcaklık – hareket etmeye hazırlık
Üzüntü: Göğüs kafesinde ağırlık, başta karanlık bir sıkışma
Korku: Midede kasılma, bacaklarda donukluk
Anksiyete: Kalpte baskı, solunumda daralma
Mutluluk: Tüm vücuda yayılan bir ısınma, canlılık
Peki Bu Duygular Bedende Neden Kalır?
Duygular bastırıldığında, zihin unutsa bile beden unutmaz.
Ve bu unutulmamış yükler zamanla farklı şekillerde beden diliyle konuşmaya başlar.
“Hayır diyemediğimizde, beden bizim yerimize ‘hayır’ demeye başlar.” - Gabor Mate
Bastırılmış duyguların (özellikle öfke, korku, üzüntü), otoimmün hastalıklar, kronik ağrılar ve bağımlılıklar gibi bedensel yanıtlarla bağlantılı olduğunu söyler. (When the Body Says No, 2003)
“Travma sadece zihinsel bir iz değildir; bedenin içinde tamamlanmamış bir döngü olarak kalır.” - Peter Levine
Bastırılmış duygular bedende donmuş enerjiye dönüşür. Bu enerji serbest bırakılmadığında fizyolojik stres yaratır. (Waking the Tiger, 1997)
“Beden, tehdit algısını kapatamadığında donma tepkisi devreye girer.”- Stephen Porges
Sosyal geri çekilme, kronik yorgunluk ve motivasyon kaybı gibi belirtiler ortaya çıkar. Vagus siniri düşük tonla çalıştığında, kişi kendini güvende hissedemez ve bağ kurma kapasitesi düşer. (The Polyvagal Theory, 2011)
“Beden, hatırlamadığını söylediğin şeyleri unutmamıştır.”- Bessel van der Kolk
Travma, beyin yapılarında (amigdala, insula, prefrontal korteks) değişikliklere yol açar. (The Body Keeps the Score, 2014)
Bastırılmış duygular, prefrontal korteks ile limbik sistem arasındaki bağlantıyı zayıflatır. Bu da duygusal düzenleme kapasitesini düşürür, otomatik tepkileri artırır. (Daniel J. Siegel, The Developing Mind 2012)
Ve Bedenin Hafızasını Dinlemek…
Görülmeyen bir duygu, sadece zihni değil, bedeni de meşgul eder.
Gelecek günlerdeki heyecanını, canlılığını, bağlantılarını, hatta neşeni de alabilir.
Burada iyi olan şu ki; bu yükleri bedenden serbest bırakmanın yolları var. Hem de kendi başına uygulayabileceğin pratiklerle bile…
Yeter ki görmeye, duymaya, izin vermeye başlayalım.
Yazılarımda, insan olmaya dair her ne varsa birlikte anlamaya çalışıyoruz.
Eğer bu yolculuğa eşlik etmek istersen, Substack’e abone olabilirsin.
Birlikte düşünmek, hissetmek, hatırlamak için…